1937, Kilis doğumlu. Zorlu bir dönemde, zorlu geçen çocukluğunun ardından eğitim için Ankara’ya, oradan da İstanbul’a geldi. Makine mühendisi olarak birçok yerde çalıştı, kendi iş yerini kurdu. 1975 senesinde geldiği adadan bir bağ aldı. Uzun süredir de yaz-kış adada bağcılık yapıyor.
“İlk bağımızda Anesti diye bir adam vardı, bir ayağı bastonlu, bir ayağı sakat. O yardım etti bana. İlk diktiğimiz yüksek sistem bağ burası. Zaten goble sistem dikmedik biz. Avusturyalı (Hermann Gareis, Amadeus) dikti önce. Fakat o boyunu kısa tuttu. Biz diktikten sonra da o boyunu uzattı bağların, yükseltti. O da bilmiyordu bizim gibi. Biz de yani pek tekniğine vakıf değildik. Tabii o bir şey söyledi, bu bir şey söyledi. Üzerine de senin kendi mantığında ne yapması gerekir, ne olması gerekir. Nasıl insanların hiçbirisi birbirine benzemiyorsa bağın da bitkinin de özellikleri hiçbir zaman birbirine benzemez. Aynı cins dahi olsa birbirine benzemez. Onun için yolunu bilmen lazım ki bununla muvaffak olasın.
* * *
Şimdi adaya geldiğin zaman ilk defa düşünüyorsun. Her tarafta ufak tefek zeytinlikler var. Bir bakıyorsun zeytinlerin hepsi kuytu yerde. Yani buranın en büyük rüzgârı %80 poyrazdır. Yani vurucu bir şeydir poyraz. Çok soğuk yaptığı zaman zeytin dayanmaz ona.
* * *
Bizim insanımızda önemli olan bir şey var: Paran varsa her şey olur. Herkes senin uşağın veya ne bileyim adamın falan filan. Yok öyle! Bizde öyle bir şey yok. Yerleşmiş bunlar. İlk zamanlar burada kadın yevmiyesi 6 liraydı, 7 liraydı. Erkek yevmiyesi 9 liraydı. Dedim ki ‘Arkadaş bu bağ işi, erkeğe gerek yok. Ben kadın alacağım, 9 lirayı ona vereceğim.’ Olmaz dediler. Niye? Kadın erkeksiz çalışmadı.”