1937, Denizli doğumlu. Üniversitelerin Mimarlık Fakülteleri’nde dekanlık ve bölüm başkanlığı yaptı. Profesör. 1986 senesinde tanıştığı adada 2000’lerin başından bu yana bilfiil bağcılık yapıyor. Bağcılık üzerine araştırmalar gerçekleştiriyor. Ada dergisi Mendirek’e düzenli olarak ada bağcılığına dair görüşlerini paylaşıyor. Ayrıca deneyimlerini bağcılığa yeni adım atan bağcılarla aktarıyor. Mimarlığa, bağcılığa ve yaşama dair birçok kitabı bulunuyor.
“Çavuş üzümünün piyasasını kaybetmesinin temel iki nedeni var. Bunlardan biri bağların yaşlanması, verimden düşmesiydi. İkincisi pazarlama sisteminin rasyonel bir temele oturtulamaması. Resmen İstanbul’daki kabzımal sistemine teslim olmuştu adalı Çavuş bağları. Zaten kısa sürede sonu da geldi. İstanbul’a artık günümüzde Çavuş üzümü gitmiyor. Bizim ürettiğimiz üzümlerimiz şaraplık, Cabernet, Merlot, Şiraz. 100 dönüm bağımız var.
* * *
Bir İtalya seyahatimizde bağlarla birlikte zeytinliklerin olduğunu görmüştük. Son derece mantıklıydı. Çünkü üzüm/bağ sezonu bittiğinde zeytinlerin sezonu başlıyordu. Dolayısıyla elinizdeki makine parkını çok ekonomik ve rasyonel olarak kullanabiliyordunuz.
Bu nedenle Geyikli tarafında zeytinlik aldık. Şu anda zeytinlikler ve bağlar bir arada yürütülüyor. Biz eşimle birlikte her sabah bağın içine giriyoruz. İşçilerle birlikte işlerin %15-20’sini kendimiz yapıyoruz. Bu tabii hem kontrolü güçlendiriyor hem de ekonomik olarak bağların ayakta kalması sağlıyor. Benim önerim bir bağ kurmak isteyen biri gerçekten buna kendisi aktif olarak katılamayacaksa bu işe kalkışmasın. Çünkü diğer tarım türlerine göre çok emek yoğun isteyen bir tarım türü. Kuru tarımla zaten karşılaştırılamaz. Diğer meyve türlerine göre de çok yoğun emek istiyor.”