1953, Ezine’nin Üsküpçü köyünde doğdu. 1962’de babasının işçi olarak geldiği adaya geldiğinde O da 8 yaşındaydı. Hem fabrikalarda çalıştı, hem bağlar ile ilgilendi.
“1984’te rekor bir rekolte oldu. 18 kamyon Çavuş sardım Cumhuriyet Meydanı’nda, oradan sarıyorduk. Kooperatifin sadece bu, şirketler hariç. Ertesi güne üzüm kalmıyordu, bir gün sonra İstanbul’da.
* * *
Yani Bozcaada’da şarapçılık bitmesin. Bağcılıkla beraber turizmi götürebilirsek… Bak yarın başımıza çok kötü şeyler gelecek. Şarap biterse turizm de bitecek. Deniz de bitecek. Bunu hep vurguladık ama bunu kimse dinlemedi. Çünkü genç nesil bu tarafa bakmadı artık. Bağlarla uğraşmak istemedi. Ha ‘sen ne yaptın’ dersen ben de şurada on dönüm bağımı para kazanamayınca bıraktım. Harap bıraktım.
* * *
Ne turizmi olur adada? Günlük turizm olur. O da hiç para bırakmaz Bozcaada’ya. Böyle yazık olur. Çünkü şarabın yaşaması lazım Bozcaada’da. Yani dünyaca ünlü Çavuş üzümümüzü kaybediyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan üzüm, bir tek Bozcaada’da olan üzümü kaybediyoruz şu anda. Yani bence o Karasakızı’mızı, tekrar bu Vasilaki, Bozcaada üzümlerini… Daha çeşitler vardı ama onlar çok ufak şeylerdi. Kayboldu gitti onlar. Yani bunları kaybedersek yazık olur Bozcaada’ya. Bence bir gün gelir, belki bir nesil değişir olur da ama biz görmeyiz bu ayrı konu… Olmaz şu anda olmaz. Benim çocuklarım da yapmaz. Çünkü çocuklarım gitti. Öyle bir hevesleri de yok. Emir Ali var, Günay var. Bunlar ilgileniyor ama ne kadar… Çocukların çabasıyla da bir şey olmuyor yani.”